Pages

22 Haziran 2012 Cuma

YouTube'u çalmaya çalışmışlar!

Megaupload'ın kapatılmasının ardından sular durulmuyor. FBI'ın Megaupload'a açtığı davayla ilgili detaylar, yavaş yavaş ortaya çıkıyor. FBI, Megaupload'da çalışanların Skype'daki görüşme kayıtlarını talep ederken, 72 sayfayı bulan dava dosyasında çok ilginç diyaloglar göze çarpıyor.
Megaupload ekibinden Bram van der Kolk, şu sözleri sarfediyor: "YouTube videolarını indirmeye devam edecek kapasitede sunucuya sahip miyiz? Kim, bu konuyu tekrar açıyorum ama bu gerçekten öncelikli bir iş." Yazışmada geçen Kim, elbette Megaupload'ın kurucusu Kim Dotcom'dan başkası değil.
Kolk, yazışmanın devamında şunları söylüyor: "Şu an için YouTube videolarının yüzde 30'u bizde. Tüm içeriğe sahip olduğumuzda bundan nasıl faydalanacağımız üzerine ayrıca düşüneceğiz."
Megaupload'ın avukatlarından Ira Rothken ise News.com'a konuyla ilgili yaptığı açıklamada yorum yapmak istemediğini ve davanın lehlerine sonuçlanacağını dile getirdi.
 

iPad 3’ün İşlemcisi Cortex-A15 mi olacak?

Geçtiğimiz Kasım ayında Samsung yeni jenerasyon mimariye sahip ARM Cortex-A15 Exynos5250’yi tanıtmıştı. Samsung bu işlemciyle birlikte ilk çalışan ürünleri yavaş yavaş göstermeye başladı.
Exynos5250 çift çekirdekli Cortex-A15 adındaki 32 nm mimariyle üretiliyor. Bu işlemcinin frekans hızı 2 GHz olacak. 2560 x 1600 piksel çözünürlüğe sahip ekranlara destek sunacak bu işlemci Samsung’un bir eski nesli 1.5 GHz’lik Cortex –A9 mimarisiyle üretilen Exynos4210 işlemcisinden iki kat daha hızlı bir performans sunacak.
Bu yeni işlemcinin grafik performansı ise eski nesle göre 4 kat daha fazla performans gösterecek.  Exynos5250 işlemci üzerinde bazı konular tam olarak açıklanmış değil. Ürünün üzerinde kullanılan GPU adı ve teknik özellikleri hala muamma. Samsung Exynos4210 işlemci ile birlikte PowerVR SGX540 GPU yongasını kullanmıştı.
Samsung’dan yapılan açıklamaya göre bu yeni işlemci 2012 yılının ikinci yarısında mobil ürünler üzerinde kullanılmaya başlanacak. Apple muhtemelen yeni iPad’inde bu işlemciyi kullanmayacak. Çünkü firma A6 işlemcisi üzerinde çalışmaya devam ediyor. Firmanın yeni iPad’i söylentiler doğru çıkarsa A6 işlemciyle birlikte kullanıma sunulacak.

Facebook Halka Açılıyor!

Milyonlarca kullanıcısı olan ve her gün 483 milyon kullanıcı tarafından giriş yapılan Facebook’un, halka arz (IPO) ile 5 milyar dolarlık kar etmesi bekleniyor. Analistlere göre bir internet sitesi için en büyük hisse satışı olabilir.
Harvard Üniversitesi öğrencileri tarafından başlatılan ve sadece Harvard öğrencileri için olacağı düşünülen Facebook’un, an itibariyle dünya çapında 845 milyon kullanıcısı var. Geçen yıl karını yüzde 65 artırarak 1 milyar dolara ulaşan şirket her geçen gün daha değerli olmaya devam ediyor.
Şirketin kurucusu ve CEO’su Mark Zuckerberg, Facebook’un şirket olmak için kurulmadığını dünyanın her yerinden iletişim sağlamak amacıyla kurulduğunu açıklamıştı. 2006 yılında Yahoo’nun 1 milyar dolarlık teklifini de reddeden Zuckerberg’in halka açılma kararının vermesi basın tarafından şaşırtıcı olarak yorumlandı.

21 Haziran 2012 Perşembe

Windows 8'deki 13 önemli özellik!

Windows 8'in beta sürümü bu ayın sonlarına doğru yayınlanacak. İşletim sisteminin final sürümünün ise sonbahar aylarında ortaya çıkması ve piyasaya sürülmesi bekleniyor. Metro arayüzüyle öne çıkan Windows 8'in belki de en önemli özelliği, PC'lerden tabletlere farklı cihazlarda çalışabilecek olması. 
Peki Windows 8'e geçmeye gerçekten ihtiyacımız var mı? İşte işletim sisteminin nispeten az konuşula,n ancak hem kurumları, hem de son kullanıcıyı ilgilendiren 13 önemli özelliği.
Hızlı açılış: Windows 7'den birkaç kat hızlı açılan Windows 8'in boot süreci, 10 saniye bile sürmeyebiliyor. Ancak Windows 8'in final sürümde bu performansını koruyup korumadığını hep beraber göreceğiz.
Sıfırlama ve yenileme: Windows 8'i baştan yükleme seçenekleri, artık eskisinden daha da kolay. Ev kullanıcıları PC'lerini sıfırlayabiliyor (tüm verileri silerek baştan yükleme) veya yenileyebiliyorlar (kişisel dosyaları ve metro uygulamalarını koruyarak yeniden yükleme). Kurumlar, sıfırlama özelliğini yönetici denetimine bağlayabilirken, yenilemeyi kullanıcıya bırakabiliyorlar.
Windows to Go: Windows Server 8'deki bir seçenek olacak olan Windows to Go ile IT departmanları, kullanıcının yerel bilgilerini ve uygulamalarını bir USB bellek çubuğuna yükleyebilecek ve iş ortamını herhangi bir yerde oluşturmasına izin verebilecek. Not: Bu özellik tüketici sürümlerinde bulunmayacak.

Şalgam Suyu Yapılışı

Akdeniz ve Güneydoğu'da yaygın olarak içilen şalgam suyu insanı gripten koruyor.Vücut direncini arttıran şalgam suyu insanı zinde hissettiriyor.
Şalgam suyu tüketiminin, grip başta olmak üzere soğuk algınlığı hastalıklarını, vitamin yönünden zengin olması nedeniyle önleyici olduğu bildirildi.

Adana'nın 82 yıllık şalgam suyu üreten firmanın yöneticilerinden Emre Göde, AA muhabirine yaptığı açıklamada soğuk havalar nedeniyle, tamamen doğal olan şalgam suyunun vatandaşlar tarafından tercih edildiğini söyledi.

Türkiye'nin dört bir yanından talepler geldiğini vurgulayan Göde, son dönemlerde bazı bölgelerde şalgam suyunun gazlı içeceklerin hakimiyetini kırmaya başladığını vurguladı.

Göde, ''Geçmiş yıllara göre satışlarımız ciddi arttı. Adana şalgamı çok seviliyor ve vazgeçilmiyor. Türkiye'nin her yerinde şalgam suyu üretilebiliyor ancak Adana şalgamının tadı başka'' dedi.
Şalgam suyunun bardağının 50 kuruştan, 1 liraya yükseldiğini, litresini de 3 liradan verdiklerini belirten Göde, misafirlik ve memleket ziyaretlerinde litrelerce şalgam suyunun Adana'dan başka illere götürüldüğünü kaydetti.

Şalgam suyunun Adana'nın sembolleşen içecekleri arasında yer aldığını vurgulayan Göde, vitamin deposu havuçtan elde edilen şalgamın, soğuk havalarla birlikte soğuk algınlığı ve gribal enfeksiyonlara karşı da vatandaşlar tarafından tercih edilip tüketildiğini kaydetti.

-Vücut direncini artırıyor-

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Lütfi Barlas Aydoğan, şalgam suyu tüketiminin grip başta olmak üzere soğuk algınlığı hastalıklarını, vitamin yönünden zengin olması nedeniyle önleyici olabileceğini kaydetti.

Şalgam suyunun tamamen havuçtan yapıldığını vurgulayan Aydoğan, vücut direncini artıran bu ürünün sadece yaz mevsiminde değil soğuk havalarda rahatlıkla tüketilebileceğini kaydetti.

-Şalgam suyunun yapılışı-

Şalgam suyu, mor havucun özü alınarak yapılıyor. Önce, bulgur unu mayalanıp bir hafta bekletiliyor, iyice ekşidikten sonra sulandırılıp, dut ağacından yapılan özel tahta fıçılara bırakılıyor. Ardından, mor havuç iyice temizlenip kaynatıldıktan sonra bu fıçılara konuluyor, üzerine de şalgam turpu yerleştiriliyor. Tahta fıçılarda bir hafta daha bekletilen bu karışıma tuz ilave ediliyor.

Fıçı içinde olgunlaştırılan şalgam, bekleme süresi sonunda süzülerek içime hazır hale getiriliyor. Şalgam suyuna acılı olarak içmek isteyenler için bir miktar süs biberinden elde edilen acı sos ilave ediliyor.

20 Haziran 2012 Çarşamba

Diyet yalanları


Sağlıklı ve dengeli beslenmek bazısına öyle zor geliyor ki, diyetin sihirli dünyasına saklanıp, yıllar boyu aldığı kiloları bir ayda vereceğine inanıyor.
Diyet, öyle sihirli bir kelime ki, ağızdan çıkar çıkmaz, hayal dünyasının kapılarını ardına kadar açıyor. Zayıflamak için diyetisyene başvuran pek çok kişi, yıllar boyu aldığı kiloları, bir ayda vermenin hayallerini kuruyor. Hayalden kurulan boy ve ağırlık ölçüleri üzerine, yepyeni vücutlar inşa ediliyor.

Oysa zayıflamak için hayale hiç gerek yok. Sadece kişinin kendi durumunun gerçekten farkında olup, hedeflerini gerçekçi belirlemesi yeterli. Aslında kişilerin yaşam tarzı değişiklikleri ile sağlıklı kilolarını korumaları son derece kolay. Fakat yaşam tarzı değişikliğini zor bulanlar, kısa zamanda katı diyetler uygulayarak hızla zayıflamayı tercih ediyor. Ancak yeterince zayıfladıktan sonra diyeti bırakıp, eski beslenme alışkanlıklarına geri döndüğünde verdiği kilolar teker teker geri dönüyor.
 
Amaç bir an önce zayıflamak 
İşte yaşam tarzını değiştirmek ve dengeli beslenmek yerine, beklentilerini sadece ‘diyet’ kelimesine yükleyenlerin davranış biçimleri…

· İlk görüşmeye gelenler, daha önce diyet denemesi olmadıysa gergin, daha önce diyet yapmışsa daha rahat oluyorlar.
· En zayıf gösteren kıyafetler giyip, diyetisyene gelmeden birkaç gün önce diyete başlıyorlar. Bu dönemde vücutlarından yağ yerine su kaybettiklerini bilmiyorlar.
· İlk görüşmeye yanlarında refakatçiyle gelenler, ikinci görüşmeden itibaren yalnız gelmeyi tercih ediyorlar. Çünkü sakladıkları kaçamak yemeklerin ortaya çıkmasından rahatsız oluyorlar.
· Evde tartılan kişiler, diyetisyenin hassas tartısının ölçümüne göre, evlerindeki tartıyı kontrol ediyorlar.
· Gençler de dahil olmak üzere, hemen her hasta boylarının daha uzun olduğunu düşünüyorlar.
· Hemen hepsi, bir an önce zayıflamak istiyor. Hedeflerini haftada 5 kg vermek olarak belirliyor. Pazarlığa girip, ayda 10 kilo vermek üzerine anlaşmak istiyor.
· Diyetle lokal zayıflamak istiyorlar. Örneğin sadece basenden verip, göğüs ölçüsü değişmesin isteyenler o kadar çok ki!
· Bazıları iddia üzerine zayıflamak istiyor. Hanımlar, eşlerinden araba, mücevher gibi eşyalar karşılığında iddiaya girerek zayıflamayı kabul ediyor.
· Büyük çoğunluk hedef kiloyu, sağlıklı kilonun çok altında belirliyor. Her ne kadar beden kitle endeksi kullanılsa da, vücudundaki bütün yağı atmak istiyorlar.
· Günlük yiyecek miktarlarını belirtirken, sorulmazsa öğün aralarındaki cips, çikolata gibi abur cuburlardan hiç bahsetmiyorlar.
· Öğleden sonra tükettikleri 1 dilim pasta veya 2 dilim börek gibi yiyeceklerin, yemedikleri öğlen yemeğine eşit olduğunu düşünüyorlar.
· Zayıflamak için başvuran büyük çoğunluğu, çocuklarının abur cuburlarından atıştırıyor ve bunları hiç belirtmiyor.
· 40 yaşın üzerindeki kadınlar, kilo verince vücutlarında hemen sarkmalar olacağından korkuyorlar.
· Verilen diyet listeleri her zaman evde, işyerinde başkaları tarafından okunup, inceleniyor ve yiyecekler fazla bulunup, mutlaka önerilerde bulunuyorlar.
· Sıvı yağların enerjisiz olduğu düşünülüp, bol zeytinyağlı sebze yemeği tüketiliyor.
· Diyet ürünlerini sınırsız tüketerek, gereğinden fazla kalori alıyorlar.
· Haftada bir gün yapılan uzun yürüyüşlerin yeterli olduğunu düşünüyorlar.
· Kadınlar, menopoz veya sigara bırakma öncesinde diyet yapmak istiyorlar.
· Diyete genellikle bahar aylarında başlanıyor ve tatil döneminde sürdürmek istemiyorlar.
· Gençlerin anne babaları diyetten memnun olsa da, anneanne ve babaanneler çok mutsuz olup, torunlarına diyet yapmamaları için baskı uyguluyorlar.
· Psikolojik açıdan kendisini iyi hissedenler, diyette daha başarılı oluyorlar.
· Doktor tavsiyesi ile diyet tedavisine başlayanlar, kan bulguları düzelince tedaviyi yarım bırakmak istiyorlar.
· Sosyal yaşamı yoğun olanlar, diyet yapmakta zorlanabiliyor.
Aydan Atasoy
Beslenme ve Diyet Uzmanı

Doğuştan engelli çocukları, hayata kazandıran teknoloji Türkiye'de


Tobii Techology, Tobii Assistive ürünleri ile doğuştan engelli çocuklara yeni bir dünyanın kapılarını açıyor. Hareket kabiliyetini kısmi veya tamamen yitirmiş hastalar için umut ışığı olan Tobii Assistive ürünleri, hastaların sadece göz hareketleriyle iletişim kurmalarını sağlıyor.
Tobii Assistive ürünleri doğuştan engelli çocuklara hayatı öğretiyor. Doğuştan engelli çocuk, dünyayı ve iletişim kurmayı bu yazılımlar sayesinde öğrenip, iletişim yeteneğini geliştirebiliyor.  Hayatında hiç iletişim kuramamış engelli çocuklar, bu ürün ile okuyup, yazabiliyor, diafon yardımıyla konuşabiliyor.
Engelli çocuklar göz kontrol teknolojisi sayesinde bakılan alanlar üzerinde, mouse ve klavye ile yapabildikleri işlemlerin yanı sıra, Tobii Technology’nin sunduğu özel yazılımlar sayesinde, çeşitli komut ve uygulamaları kolayca seçebiliyor. Herhangi bir harekete ihtiyaç duymayan çocuklar, bilgisayar kullanıp müzik çalabiliyor, zihinsel gelişimleri için sembollerle zeka oyunları oynuyor, çizgi film izleyebiliyor, cep telefonuyla acil durum aramaları gerçekleştirebiliyor, cümle yazarak ya da belirli kelime gruplarını seçerek bilgisayar yardımı ile konuşabiliyor, TV kumandasını kontrol edebiliyor, acil durumlarda alarm verebiliyor ve gerekli kurumları arayabiliyor.
Tobii Assistive ürünleri öğrenim zorluğu çeken, zeka geriliği ya da benzeri mental problemler yaşayan çocuklar için de iletişim geliştirici ürünler olarak kullanılmasının yanı sıra ALS, Otizm, Rett Sendromu, Serebral Palsi, Ağır Romatizma hastalarına, Tramvatik Beyin Hasarlarına, inme geçirenlere, Kısmi Felçlilere ve Omurilik Felçlilerine de umut ışığı oluyor.

19 Haziran 2012 Salı

Çocukta konuşmanın gecikmesi


Çocuklar 1 yaşında bir kelime, 2 yaşında iki kelimelik cümle "anne gel", "mama ver"gibi, 3 yaşında da 3 kelimelik cümle kurarlar.
Çocuklarda konuşma gecikmesinin birkaç sebebi olabilir, bunlardan en önemlileri;
1. Ailede geç konuşmuş bireyler vardır ve çocuk onlara çekmiştir
2. Çocukta işitme sorunları vardır
3. Gelişimsel olarak yaşıtlarından geridir
4. Evde birkaç yabancı dil konuşuluyordur
5. Anne veya bakım veren kişi çocukla ilgilenmiyordur, ihmal ediyordur veya kendi sorunları nedeniyle ilgilenemiyordur. Çocukla karşılıklı iletişime geçmek yerine çok fazla TV, reklam ve müzik kanalları izlemesine izin veriliyordur bu da konuşmayı geciktiriyordur.
6. Çocukta konuşmayı geciktiren “Yaygın Gelişimsel Bozukluk” grubundan bir bozukluk vardır. Bunların başında otizm gelir. Eğer çocukta konuşma başlamamışsa  veya başlamış olsa bile "aynı kelimeyi tekrar etme", "söylenenleri tekrar etme", göz teması kurmama, etrafa ilgisiz davranma, kendi etrafında dönme, sallanma, markalara  ilgi gösterme, oyuncakların parçalarıyla ilgilenme (örneğin arabaların tekerleklerini çevirme) gibi davranışlar eşlik ediyorsa  bu durumdan şüphelenilmelidir ve acilen yardım alınmalıdır.
www.cocukvegenc.com

Çocukların tatilini verimli kılmak için öneriler


Uzun ve yorucu bir okul döneminden sonra nihayet çocuklarımız tatilde... Ancak sınavlar, dersler, erken kalkma zorunlulukları gibi birçok zorluğun geçici bir süreyle de olsa son bulduğu bu dönem, anne ve babalar için başka soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.  Çocuklar tarafından anlamı rahatlama ve serbestlik olan tatil dönemi anne babalar için özellikle zaman ve aktivite planlaması konusunda birçok soru işareti içeriyor.
Okul döneminde bir çocuğun gününün çok büyük bir kısmı okulda geçtiğinden anne babalar için günü programlamak nispeten daha kolaydır. Tatil döneminde ise sabahtan akşama kadar çocuğun evde kalacak olması onları endişeye düşürebilir. Çocuklara yaz programı hazırlanırken; onların “çocuk olmak” ile ilgili ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmak gerekiyor.  ”Anne ve babalar çocukların bütün bir okul döneminden çıktıktan sonra yorgun oldukları ve tatilin onların enerjilerini yeniden kazanmaları için kullanılması gerektiği de unutulmamalıdır.
Peki, çocukları için yaz tatilini etkin kullanmak isteyen anne babalar nelere dikkat etmeli? İşte DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Merkezi Klinik Psikolog Cemre Soysal’ a göre çocukların tatil boyunca neler yapacağını planlarken ebeveynlerin unutmaması gereken konular…
Kış boyunca yapamadıkları üzerine yoğunlaşın: Çocukların çoğu zaman darlığı, imkân kısıtlılığı nedeniyle okul döneminde birçok şeyi erteler. Özellikle gitmek isteyip de gidemediğiniz bir gezi alanı, ailecek yapmak isteyip de yapamadığınız bir aktivite varsa bunları yapabilirsiniz. Beraber geçirdiğiniz zamanları artırmaya özen gösterin.
Karnede zayıf not(lar) varsa bunların nedenlerini araştırın: Bütün bir sene geride kaldı. Karnesindeki –eğer varsa- zayıf notu şimdi hatırlatmayın; çünkü artık değiştirebileceğiniz bir şey yok. Yapılacak en faydalı iş, bu dersin başarılamamış olmasının nedenlerini araştırmaktır.
Kitap okumaya zaman ayırın: Çocuklar okul döneminde istedikleri kitapları okumaya zaman bulamayabilirler. Ayrıca okullarda zorunlu olarak okutulan kitapların her biri onların ilgisini çekmeyebilir. Yaz tatili çocukların kitabı sevmelerini sağlamak için çok uygun bir dönemdir. Beraber kitapçıya gidin ve kendi isteğine uygun kitap seçmesine izin verin, aynı zamanda siz de kendinize kitap alın ve onun önünde siz de kendi kitabınızı okuyun ve bunun size verdiği keyfi çocuğunuzla paylaşın. Zevk aldığı kitabı okuyan çocuğun kitap okuma alışkanlığı gelişecek, böylece çocuğunuz okumaya daha istekli olacaktır.
Beş duyuya hitap eden oyunlar oynasınlar: Çocukların dünyayı ve çevreyi en iyi tanımalarının yolu beş duyularını da kullanarak yaptıkları etkinliklerdir. Eski zamanlardan beri bu oyunların en zengin kaynağı “sokak”tır. Sokakta oynanan oyunlar yaratıcılığı, problem çözme becerisini, sosyal ilişkileri geliştirir. Bunu deneyimlemesi için çocuğunuza imkân yaratmaya çalışın. (Sitenizin bahçesi, anneannesinin meyve bahçeli evi veya onun arkadaşlarını da gezinize katacağınız park, orman gezileri…)
Spor yaptırın: Yaz boyunca imkânlarınız dâhilinde çocuğunuzun yüzme, tenis, basketbol gibi açık havada da yapabileceği bir spor yapmasını sağlayabilirsiniz. Kışın okul döneminde kapalı alanda kalan ve genellikle masa başında oturmak zorunda olan çocukların fiziksel aktivite yapmaya ihtiyaçları vardır.
Tatil demek sınırsız televizyon – bilgisayar demek değildir!: Çocukların ebeveynlerinden en büyük istekleri tatil boyunca istedikleri kadar televizyon izlemek veya bilgisayar oynamak olabilir. Fakat unutulmamalıdır ki bunların kısıtlanması çocuğun okul dönemi ile ilgili değil, genel gelişim ve dikkati için gereklidir. Bu nedenle de televizyon ve bilgisayar süreleri yine aşırıya kaçmadan kontrol altında devam ettirilmelidir.
Düzenli olarak ders çalışmalı: Çocuklar yaz tatilinde günlerinin bir kısmını da okulla ilgili çalışmalara ayırmalıdır. Bunun süresi çocuğa göre değişmekle birlikte, dikkate alınması gereken nokta çok ağır bir program olmamasıdır. Anne babalar mümkün olduğunca bu çalışmaları eğlenceli hatta oyun gibi yapmaya özen göstermelidirler. Günlük programdaki çalışma bölümü çocuğun yapmak istediği aktivitelerden önceye alınmalıdır. Böylece istediğini yapabilmek için ders çalışmayı bitirmek çocuk için bir motivasyon olacaktır. 

Evde tırnak bakımı


Kadınlar için her zaman bakımlı görünmek önemlidir. Bunun için kusursuz bir cilt bakımı ve makyaj yetersiz kalabilir. Makyajına, kıyafetine son derece özen göstermiş bir kadın düşünün, ama elleri son derece bakımsız. Hiç hoş bir görüntü olmaz değil mi? Çıkmış ojeler, hepsi birbirinden farklı boylardaki tırnaklar tüm güzelliği siler götürür. Güzelliğinizin tam olması, ellerinizin bakımlı görünmesi için öncelikle tırnaklarınıza gereken özeni göstermelisiniz. Bunun için de illaki güzellik salonlarında maanikür yaptıracağım diye saatler harcamanıza gerek yok.
Tırnaklarınız çabuk kırılıyor ve bir türlü uzamıyorsa;
* Düzenli olarak Mineral ve protein alımya özen gösterin
* Tırmaklarınızı yemeyin. Bundan kurtulmak için acı oje sürebilirsiniz.
* Manikür yaparken sert törpü kullanımı veya fazla baskılı törpüleme yapmayın
* Törpüleme sırasında, tırnaklarınızı ileri geri törpülemeyin. Bu şekilde törpülerseniz tırnaklarınız tabakaya ayrılıp, çatallaşacak ve sizi rahatsız edecektir. Mümkünse tırnaklarını aynı yöne doğru törpüleyin.
* Törpüledikten sonra yumuşatmak için ellerinizi ılık ve kremli suda bekletin. Daha sonra yumuşayan etleri ya kesin ya da geriye doğru itin.
* Su tüketimine dikkat etmelisiniz. Özellikle yaz aylarında bolca su tüketmelisiniz.
* Ojenizi çok uzun süre tırnaklarınızda tutmayın. Nemlendirici özelliği olan aseton kullanın.
* Ev işi yaparken mutlaka eldiven kullanın.
* Tırnaklarınızı nemlendirici kremlerle beslemeyi ihmal etmeyin.
* Tırnaklarınızı kuvvetlendirmenin bir yolu da bir kaç dakika limonla ovmaktır. Böylece sararmaları önleyebilir tırnaklarınızın daha parlak görünmesini sağlayabilirsiniz.
Söylemesi bizden, uygulaması sizden... 

18 Haziran 2012 Pazartesi

Renkli gözlüleri tehdit ediyor

Aşırı sıcakların gözde önemli sorunlar yarattığı, güneşte fazla kalma sonucu ultraviyolenin etkisiyle gözde alerji, iltihaplanma, tahriş ve katarakt riskini artırdığı, mavi ve yeşil gözlülerin ise sıcaklardan daha fazla etkilendiği bildirildi.

Erciyes Üniversitesi Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof.Dr. Kuddusi Erkılıç, aşırı sıcaklarda mutlaka gözlük kullanılmasını, şapka takılmasını ve mümkünse güneşin ultraviyole ışınlarının fazla olduğu 11.00-16.00 saatleri arasında dışarı çıkılmamasını önerdi. Prof. Dr. Erkılıç, "Aşırı sıcaklar göz sağlığını, dolayısıyla görüşü önemli ölçüde etkiler. Toz ve polenlerde olduğu gibi gözde yanma, sulanma, iltihaplanma gibi olumsuzluklara yol açar. Yaz aylarında öncelikle eller sık sık yıkanmalı, kirli ellerle gözler ovuşturulmamalıdır. Havuz ve denizlerde uygunsuz kimyasal kullanımı, örneğin aşırı klor da gözlerde ciddi tahrişe yol açar. Hele hele denizin kirli olması, enfeksiyon riskini fazlasıyla artırır. Ayrıca, denizdeki su, güneşin etkisiyle güneş ışınlarını artırarak, ultraviyole etkisini fazlasıyla artırır" dedi.


AÇIK RENKLİ GÖZE SAHİP OLANLAR DAHA RİSKLİ


Göz uzmanı Prof.Dr. Erkılıç, mavi ve yeşil gibi açık renkli göze sahip olanların, gözlerindeki renk pigmentlerinin daha az olduğu için güneş ışınlarından daha çok etkilendiklerine dikkat çekerek şöyle konuştu:

”Açık renkli göze sahip olanlar, mutlaka güneş gözlüğü kullanmalıdır. Zira, mavi ve yeşil gibi gözlerde renk pigmendleri daha az olduğundan ultraviyole ışınlarından daha çok zarar görürler. Bu kişilerin güneş gözlüğü kullanmaması ve güneşte aşırı kalıp ultraviyole ışınları almaları halinde halk arasında sarı nokta denilen Makula hastalığı boy gösterir. İleri yaşlarda, görme bozukları giderek artar. Güneş ışınlarına fazlaca bakmak katarakt riskini artırır, gözde et büyümesine yol açar. Sıcak, ultraviyole ışınları, yazın gözler için en riskli durumdur.”

1 kiloda 1 tanesi zehirleyebilir

Doğadan mantar toplayıp yeme alışkanlığının yaygın olduğu ülkemizde her yıl çok sayıda kişi mantar zehirlenmesi nedeni ile hayatını kaybediyor.
Ormanlarda yetişen yüzlerce tür mantarın içinde yenilebilir olanların yanı sıra zehirli türlere de oldukça sık rastlanıyor. Ancak zehirli mantarı diğerlerinden ayırt etmek neredeyse imkansız. Memorial Şişli Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesi’nden Uz. Dr. İlhan Ocak, mantar zehirlenmeleri ve uygulanacak ilk müdahale hakkında önemli bilgiler verdi.

1 KİLO YENEBİLİR MANTAR ARASINDAN 1 TANESİ BİLE SİZİ ZEHİRLEMEYE YETEBİLİR

Kültür mantarları dışındaki yabani mantarlar, içeriğindeki toksinler nedeniyle zehirli olabiliyor. Mantarın renk, boyut gibi özelliklerinden zehirli olup olmadığı anlaşılamıyor. Halk arasında yaygın olarak bilinen, “Piştikten sonra çatal batırdığında rengi gümüş oluyorsa zehirlidir” tanımı da maalesef doğru değil. Tecrübeli insanlar bile zehirli mantarı ayırt edemiyor. Yenebilir mantarlar arasına karışan bir tek zehirli mantar bile çok acı sonuçlara yol açabilir. Bu nedenle bu tür mantarlar her ne şekilde olursa olsun tüketilmemelidir.

BELİRTİLER 12  SAAT İÇİNDE KENDİNİ GÖSTERİR

Nemli ortamlarda, ağaç kenarlarında yetişen yabani mantarlar yendikten sonra hiçbir belirti vermeyebilir. Bu süre 6 saatten 12 saate kadar uzayabilir. Bu süre sonunda bulantı, kusma, baş ağrısı, halsizlik gibi basit şikayetler görülür. Bu şikayetler mantar yiyen bir kişi için uyarıcı olmalı ve kişi en kısa sürede bir sağlık merkezine başvurmalıdır. Bu süreç kişiyi 3-4 gün içinde böbrek yetmezliğine, karaciğer yetmezliğine hatta ölüme kadar götürebilir. Bu nedenle bu süre çok önemli. İlk belirtilerle hastaneye başvuran kişiye “pheresis” denilen kan değişim programı uygulanır. Kişinin kanının belli bir oranı makinanın içinden geçirilir. Filtrede hücreli kısımlar, alyuvar ve akyuvarlar ayrılır ve tekrar hastaya verilir. Hücresiz kısım ise atılıp hastaya yeni kan verilir. Hastanın klinik durumuna göre günde 1 ya da 2 kez bu işlem uygulanır. Buna rağmen belirtiler ortadan kalkmıyorsa acilen nakil sürecine geçilir.

BU ÖNLEMLER HAYAT KURTARIR!

- Kültür mantarı dışında, ormanlarda yetişen yabani mantarları tüketmeyin.
- Öncelikle mantar yediğinizi kesinlikle unutmayın. Olası bir zehirlenme durumunda yaşayacağınız basit belirtilerin başka hastalıklarla karıştırılmaması için mantar yediğinizi doktorunuza söylemeniz gerekmektedir.
- Bulantı, kusma, baş dönmesi gibi hafif belirtiler görüldüğünde en yakındaki donanımlı, canlıdan canlıya organ nakli yapabilen bir sağlık kurumuna başvurun. Çünkü, bu belirtiler görüldükten sonra hastanın yaklaşık 5 günü olduğu düşünülürse hastanın hastaneler arası transferi de zaman kaybı olacaktır.
- Hastaneye iyi bir analiz vermeniz gerekmektedir. Mantarı ne zaman yediğiniz, belirtilerin tam olarak ne zaman başladığı tedavinin yönü açısından oldukça önemlidir.

17 Haziran 2012 Pazar

Aile içi şiddetin sonuçları

Aile içi şiddetin şiddete ve saldırganlığa yönelik davranışlara yol açtığı gibi intihar gibi olumsuz sonuçlar doğurabildiği belirtildi.


Geçtiğimiz günlerde Trabzon’un Tonya ilçesinde aile içi şiddetin küçük yaşta bir çocuğu intihara sürüklediğini hatırlatan Trabzon Özel İmperial Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Şenol Anaç, aile içi şiddetin olduğu bir ailede büyüme, şiddete maruz kalmanın intihar gibi olumsuz sonuçlar doğurabileceğini söyledi. Çocukta kişiliğin oturmasında ilk beş yılın çok önemli olduğunu ifade eden Anaç, kişinin bedensel ve ruhsal açıdan, zarar görmesine, yaralanmasına veya sakat kalmasına neden olan davranışların hepsine ‘şiddet’ dendiğini kaydeden Dr. Anaç “Şiddeti, fiziksel, duygusal, ekonomik ve cinsel şiddet diye sınıflandırabiliriz. Şiddete ve saldırganlığa yönelik davranışlar yaşamın erken dönemlerinde öğrenilir. Kişiliğin oluşumunda ilk beş yıl önemlidir. Bu nedenle aile temeldir.
Sonrasındaki okul ise, ailede alınan en iyi yada kötü eğitimi, şekillendirme, düzeltme ve çocuğu toplumsallaştırmaya çalışır. Aile içi şiddetin olduğu bir ailede büyüme, şiddete maruz kalma, öğrenilme yoluyla, şiddete yatkınlık oluşturur. Medyanın şiddete uygulayan kahramanlar oluşturması ve ergenlerin bunları örnek alması ile yine medyanın şiddet olaylarını denetimsiz yayımlanmasıyla şiddete karşı duyarsızlık ve uygulanabilirlik düşüncelerin gelişmesi şiddete eğilimi artırmaktadır. Tüm bunların yanında aile içi şiddet intihar gibi istenmeyen sonuçlara da yol açabilir” dedi.
Ekonomik zorluklar, kültürel çalışmalar ve gelecek korkusunun bireylerde, umutsuzluk, bunalım ve öfke duygularının oluşmasına sebeb olduğunu kaydeden Dr. Anaç “İletişim becerilerinin yetersizliği, dürtü kontrol bozukluğu, alkol ve madde kullanımı, antisosyal ve narşistik, paranoid kişilik bozukluğu şiddet eğilimini artıran psikiyatrik nedenlerdir. Çözüm olarak bireysel çözümler yerine, toplumsal çözümler daha etkileyici olacaktır.
Anne baba eğitimi, okullarda psikolojik danışmanlıkta rehberliğe ağırlık verilmesi, medyanın şiddet içerikli yayınlarına öz denetim uygulaması, şiddet uygulayan kahramanlar yerine, bilimde, sanatta, sporda başarılı kahramanlar ön plana çıkarılması çocuk ve ergenler üzerinde etkili olacaktır. Yine ekonomik çözümler, topluma psikiyatrik yardıma ulaşabilirliliği artırma şiddeti önlemede etkili olacaktır. Sonuç olarak geçmiş yıllara göre daha zengin ve eğitimliyiz. Fakat amaç, eğitim, refah ve mutluluk olmalı" şeklinde konuştu.

Uzmanlar uyardı 2030'da 8 milyon insan hayatını kaybedecek

Uzmanlar, 2030 yılında sigara tüketimi sebebiyle 8 milyon insanın hayatını kaybedebileceğini söyledi.

Sigara tutkusu ölümlere yol açıyor. Sigara içen insanlar başta akciğer kanseri olmak üzere çeşitli hastalıklara yakalanıyor veya sakat kalabiliyor. Uzmanlar, tiryakileri sigara bıraktırma polikliniklerine gitmeleri konusunda uyarıyor. Toplantıda konuşan Şevket YılmazEğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Karadağ, sigara tüketiminin dünyaya faturasının her geçen yıl daha da arttığına dikkat çekti. Dünya Sağlık Teşkilatı’nın 1987’den bu yana her yıl farklı temalarla “31 Mayıs Sigarasız Bir Dünya Günü”nü düzenlediğini söyleyen Karadağ, sigara bıraktırma poliklinikleri sayesinde başvuran insanların büyük bir çoğunluğunun tiryakilikten kurtulduğunun altını çizdi. Tütün salgınının farklı bir boyutuna dikkat çeken Karadağ, "Dünya Sağlık Teşkilatı’nın 2012 yılı için belirlediği tema 'Tütün Endüstrisi Müdahalesi'dir. Tütün bütün dünyada en sık görülen ölüm sebebidir ve günümüzde her 10 yetişkinden birinin ölümünden sorumludur. Sigara, her yıl 600 bin pasif içici olmak üzere, yaklaşık 6 milyon insanın ölümüne yol açıyor. Gerekli tedbir alınmazsa bu sayı 2030 yılında 8 milyona ulaşacak. Bu büyük bir tehlikedir. Bu yüzden tiryakilerin sigarayı bırakmaktan başka çaresi yoktur" dedi.

2 Haziran 2012 Cumartesi

Sezaryen doğumdaki büyük tehlike

Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, sezaryen ile yapılan doğumların yüzyılın hastalığı olan alerjiyi arttırdığını söyledi.


Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, alerjinin oluşumunda doğum şeklinin önemli bir yer tuttuğunu vurguladı. Sezaryen doğumların yüzde 50’den fazlasının anne isteği ile gerçekleştiğini ve bu doğumların çocuklarda astım görülme sıklığını yüzde 20 arttırdığını belirten Tabak, özellikle besin alerjisinin de sezaryen doğuma bağlı olduğunun altını çizdi. Normal yoldan doğan bebeklerin sezaryen ile doğan bebeklere göre daha az alerji olduğunu belirten Prof. Dr. Tabak, “Normal doğum ile dünyaya gelen bebekler, ilk kez doğum kanalında mikropla tanışıyor ve doğdukları andan itibaren bağışıklık sistemini güçlendirmek için mücadeleye başlıyorlar. Sezaryen ile doğan, yani steril bir şekilde dünyaya gelen bebeklerde ise tam aksi oluyor” dedi. Prof. Dr. Yonca Tabak, bilim adamlarının alerjinin artış nedenlerini araştırdığını, bu araştırmalardan en kapsamlısının “Hijyen Hipotezi” olduğunu, bu hipotezde bağışıklık sisteminin bir teraziye benzetildiğini belirtti. Tabak, bağışıklık sisteminin bir terazinin iki kolu gibi birbirinin aksi yönünde çalışan iki farklı sistemden oluştuğunu, bir kolun mikroplarla savaştığını, diğer bir kolun ise alerjik reaksiyonlardan sorumlu olduğunu söyledi. Prof. Dr. Yonca Tabak, bağışıklık sisteminin mikroplarla çok temas etmesinin alerjiden uzaklaşmayı sağladığını, tam tersi durumlarda ise mikropla ne kadar az temas edilirse o kadar alerjinin arttığını dile getirdi. Prof. Dr. Yonca Tabak, sezaryen doğumun getirebileceği problemler açısından anneleri uyarırken, özellikle alerjik annelerin tıbbi bir zorunluluk olmadıkça sezaryen doğumu tercih etmemeleri gerektiğinin altını çizdi.

Sigara 8 saniyede bir can alıyor

Medicana International Ankara Hastanesi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Nihal Başay, ortalama her 6-8 saniyede bir kişinin sigara yüzünden hayatını kaybettiğini söyledi.

Başay, sigaranın içinde 4 bin adet kimyasal zararlı madde olduğunu belirterek, bunun en az 60 tanesinin kanserojen olduğunu söyledi.  Nikotin sigaranın içinde bulunan ve en kuvvetli bağımlılık yapan madde olduğunun altını çizen Başay, "Ayrıca sigarada nikotin bağımlılığını ve emilimini artıran pek çok katkı maddesi de vardır. Bağımlılık madde ile santral sinir sistemi arasında oluşan etkileşim sonucu o maddenin keyif verici etkisini sürdürmek ve yokluğunda oluşacak yoksunluk belirtilerini hissetmemek için o maddeyi sürekli ve periodik olarak alma isteğidir. Sigara içildikten yaklaşık on saniye sonra içindeki nikotin beyine ulaşır ve beyinden keyif verici bir madde salınır.Kişi kendini mutlu hisseder ancak bu saniyeler sürer ve kişi bu keyfi tekrar tekrar yaşamak için sürekli sigara içmek ister.Yapılan araştırmalar sonucu sigarayı bir kez deneyen 4 kişiden üçü bağımlı olur. Her içilen 1 paket, sigara içen kişinin hayatından 28 dakika eksiltir. Ortalama her 6-8 saniyede bir kişi sigara yüzünden hayatını kaybetmektedir" dedi. Sigaranın başta kanser olmak üzere pekçok hastalığın riskini önemli ölçüde arttırdığını ifade eden Başay, "Akciğer, meme, mesane, yemek borusu, cilt kanseri, felç, kalp krizi bronşit ve damar hastalıkları riskini artırdığı gibi, diş ve diş eti hastalıkları, kısırlık, erken menapoz, kemik erimesi, saç dökülmesi, cilt kırışıklıkları, göz hastalıkları, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi pek çok sebebe yol açar. Sigaranın bırakılması ile kanser, kalp krizi, bronşit ve felç riski önemli ölçüde azalır. Sigara bırakıldıktan 2 gün sonra nikotin vücuttan tamamen atılır, öksürük ve hırıltılı solunum azalır, cilt rengi düzelir, kırışıklıklar azalır" diye konuştu. Sigara içen kişinin sadece kendisine değil, üflediği ve yanan sigarasından çıkan duman ile çevresindeki içmeyen kişilerede zarar verdiğini belirten Başay, "Sigara içilen bir evde yaşayan cocuklar daha fazla akciğer hastalıklarına yakalanırlar ve bu çocukların ileride kanser olma riskleri daha fazladır. Ayrıca bu çocukların zihinsel ve ruhsal sorunları daha fazla olmaktadır. Sigaranın çevre kirliliğine ve ekonomiyede büyük zararı vardır.Yirmi milyon içicinin günde en az 200-300 milyon izmarit attığı ve bununda çevre kirliliğine önemli katkı da bulunduğu bilinmektedir. Sigara dumanı ile oluşan kirli havayı ise hiç bir havalandırma sistemi tamamen temizleyemez. Sigara kullananların yaklaşık yüzde 70'i bırakmak ister, ancak sadece yüzde 5'i yardımsız bırakabilir. Sigara bırakmak için pek çok yöntem vardır, ancak bu yöntemlerin çoğu bilimsel olarak kanıtlanmış ve kabul edilmiş yöntemler değildir ve başarısızlıkla sonuçlanır. Sigara bırakma tedavisi sırasında kişi davranışsal, psikolojik ve nörokimyasal destek almalıdır. Bu yüzden gerçekten bırakmak ve yardım almak isteyen içicilerin bu konuda eğitim almış uzman hekimlerden ve merkezlerden destek almaları gerekmektedir" dedi.

31 Mayıs 2012 Perşembe

Ter kokusu kabusunuz olmasın


Koltuk altında, ellerde, ayaklarda veya vücudunuzun başka bölgelerinde tahammül edilemez ter kokusundan, kullanılan tüm deodorantlara ve kişisel bakım ürünlerine rağmen kurtulamıyorsanız, “Hiperhidrozis” yani aşırı terleme sorununuz olabilir. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte sıcak havanın etkisiyle daha fazla artan terleme şikayetinden uzman ellerde yapılan tedavi yöntemleri ile kurtulmak mümkün.
Aşırı terleme yaşamı olumsuz etkiliyor

Vücut için doğal ve fizyolojik bir olay olan terleme sayesinde vücut ısısı dengelenirken, zararlı maddeler de vücuttan atılmış olur. Terlemeden sorumlu olan sistem, “Sempatik Sinir Sistemi” dir. Sempatik sinir sisteminin, nedeni bilinmeyen bir şekilde fazla çalışmasıyla ortaya çıkan ve kişinin yaşam kalitesini etkileyen aşırı terleme sorunu, “hiperhidrozis" olarak adlandırılır. Aşırı terleme bireyin sosyal yaşamda ve iş ortamında kendisini kötü hissetmesine neden olmaktadır.
Tedavi öncesinde terlemenin nedenleri araştırılmalı
Kişide kilo problemi, şeker hastalığı, hipo ya da hipertiroidi, aşırı nikotin kullanımı ve aşırı kafein alımı, menopoz ve kalp hastalıkları, gebelik, parkinson ve bazı omurilik hastalıkları psikiyatrik ve nörolojik hastalıklar ile alkol bırakma dönemi ve kullanılan ilaçlar sorgulanmalıdır. Tüm sistem sorgulamasının yapılıp, sorunun belirlenemediği durumlarda ise; aşırı terlemenin nedeni sempatik sinirlerin yapısal olarak aşırı çalıştığına bağlanır.
İlk tedavi seçeneği losyon ve ilaç tedavisi
Tedavide alüminyum klorid içeren losyonlar ya da ağızdan alınan antikolinerjik ilaçlar kullanılabilir. Alüminyum klorid içeren losyonlar özellikle koltuk altındaki terleme artışlarında ilk seçenek olarak tercih edilir. Akşam kuru deriye uygulanır ve sabah temizlenir. Bazı durumlarda tahrişler görülebilir. Sistemik antikolinerjik ilaçlar; ağız kuruluğu, görme bulanıklığı, üriner problemlere yol açabileceğinden kullanımları sınırlıdır.
Elektrik akımı tedavisiyle terlemeyi önlemek mümkün

İyontoforez denilen yöntemde ise eller ve/veya ayaklar, içinde metal tabaka bulunan küvete konulur. Bu metal tabakadan düşük şiddette elektrik akımı verilir. Bu yöntemle elektrik akımının oluşturduğu iyonlar ter kanallarını belirli bir süre kapatır. Her seansın uygulama süresi 20-30 dakika kadardır. Başlangıçta 3 günde bir, daha sonra haftada bir tedavi yapılır.
Cerrahi tedavi ile terlemeye neden olan sinirler yakılabilir
Özellikle el ve koltuk altı terlemelerinde cerrahi tedavi olarak Endoskopik Torakal Sempatektomi uygulanmaktadır. Bu cerrahi tedavi ile aşırı çalışarak fazla terlemeye neden olan sempatik sinirler kesilir veya çıkarılır. Bazen sempatik zincir ve dalları klips ile sıkıştırılabilir veya koter ile yakılabilir. Bu sinirlerin terleme dışında fonksiyonu olmadığı için ameliyatın; felç oluşturma, his kaybı, refleks azalması gibi etkileri olmaz.

Terlemenin en etkin tedavi yöntemi Botox
Botox orta ve yoğun şiddetteki terleme şikayetlerini tedavi ederek başarılı sonuçlar sağlamaktadır. Botox, sinir kas kavşağında ve sinir uçlarında "asetilkolin" denilen maddenin salınımını engelleyerek ter bezinin salgı yapmamasına neden olur. Böylece terleme engellenir. Avuç içleri, ayak altı, koltuk altı ve ter bezlerinin fazla çalıştığı her bölgeye uygulanabilir. İşlem öncesinde fazla terleyen bölgeleri tespit etmek için iyot-nişasta testi yapılır. İşlem sonrasında herhangi bir yan etki görülmemektedir. Uygulama yapılan alanın genişliğine göre 80-100 ünite toksin uygulanır. İşlem etkinliği 6 ay ile 9 ay arasında değişmektedir. Tedavinin tekrarlanması bu süreyi uzatmaktadır.
Memorial Hizmet Hastanesi Dermatoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Hande Ulusal

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Bahar diyetinde acil çözüm için kurallar...


Havalar ısınmaya başladı, kış veda etmek üzere, renkli cıvıl cıvıl yaz günleri, eğlenceli uzun yaz geceleri gelmek üzere. Denizin mavi rengi ve kokusunun hayali enerji veriyor içimize.
Aman tanrım, bu göbek, bu kalça geçen yaz yoktu, kilo almışım, kıyafetler küçülmüş, bu bir kâbus. Hemen çaresine bakmalı kilo vermeli. Fazla yağlardan ve istemediğimiz bu görüntüden kurtulmak için kolları sıvama zamanı.
İşte Acil çözüm için kurallar;
Kural 1: Sabah uyanır uyanmaz su için…
Formda bir beden için sağlıklı bir sindirim sistemi olmazsa olmaz bir şarttır. Barsaklarınızın düzgün çalışması ve gece boyu susuz kalan bedeninizin kendisine gelmesi için uyanır uyanmaz 1 su bardağı ılık su, hemen ardından 1 su bardağı oda sıcaklığında su ile güne başlamalısınız.
Kural 2: Gün boyunca 2,5–3 litre su için…
Su, dolaşımınızın düzgün olmasını sağlayacak, cildiniz güzelleşecek ve ofis diyeti yaptığınız süre boyunca bedeninizde parçalanan yağların bedeninizden hızla uzaklaştırılmasını sağlayacak. Bu nedenle günde 12–15 su bardağı su içmeyi unutmayın.
Kural 3: Öğün atlamayın…
Zaman darlığı veya unutkanlık öğün atlamanın bir açıklaması olamaz. Yemek yemek, yaşamın sürdürülebilmesi için en önemli etmenlerden biridir aynı zamanda sosyal bir olgudur. Bu nedenle ne olursa olsun kendinize günde 6 defa en az 20 dakika ayırmalısınız.
Kural 4: Tuz tüketiminde sınırları aşmayın…
Tuz tüketiminde sınır tanımaz iseniz, ileride yüksek tansiyon sorunu yaşama riskinizi arttırırsınız. Ayrıca gereğinden fazla tuz tüketimi, vücudunuzda su tutulmasına neden olur böylelikle bedeninizde şişlik hissedersiniz.
Kural 5: Sağlıklı pişirme yöntemleri seçin…
Ofis diyetinizi uyguladığınız sürece yapmanız gerekenlerden biri de sağlıklı pişirme yöntemleri tercih etmek. Tüketeceğiniz besinler ızgara, fırında, buğulama veya haşlama olarak pişirilmelidir.
Kural 6: Yemeğin tadını çıkarın…
Ofis diyetinin en büyük özelliklerinden biri de sizi lezzete odaklamasıdır. Hızlı yemek yemek yerine yavaş yavaş yemeyi öğrenerek, besinlerden keyif almaya odaklanın. İyice çiğnenerek tüketilen bir besinin glisemik indeksi azalacağından ötürü kan şekerinizde dengeli yükselecektir.
Kural 7: Baharatlardan yararlanın…
Acı kırmızıbiber başta olmak üzere birçok baharatın metabolizmayı hızlandırıcı etkisi vardır. Sizde bu etkiden yararlanmayı deneyin. Yemeklerinize ve salatalarınıza ekleyeceğiniz çeşitli baharatlar ile değişik lezzetler elde edebilir, metabolizmanıza destek olabilirsiniz.
Kural 8: Her gün kendinize yarım saat ayırın…
Ofis diyeti vücudunuzdaki yağlardan sizi kurtararak daha ince görünmenizi amaçlar. Bu nedenle enerji harcaması konusunda da kendinize yardımcı olmalısınız. Ne kadar meşgul olursanız olun kendinize günde yarım saat ayırın ve açık havada yürüyüş yapmanın keyfini çıkartın.
Kural 9: Acıktığınızda çiğ sebze tüketin…
Ofis diyetini uygularken kendinizi aç hissettiğiniz zamanlarda domates, salatalık, biber gibi çiğ sebzelerden tüketin. Böylelikle hem düşük kalori almış hem de C vitamini ihtiyacınızın büyük bir kısmını karşılamış olacaksınız.
Kural 10: Ofis diyetinde 6 öğün beslenin…
Ofis diyeti sadece forma girmenizi değil, metabolizmanızı düzenleyerek verdiğiniz kiloları korumanızı da amaçlar. Günde 6 öğün beslenme, en sağlıklı beslenme tarzıdır. Sağlıklı beslenmenin temel kuralını ofis diyeti ile alışkanlık haline getirin. Öğün aralarında 2-3 saat olmasına dikkat etmelisiniz.
ÖRNEK MENÜ
Kahvaltı
1 dilim peynir
1 adet yumurta
1–2 dilim tam buğday veya çavdar ekmeği
Sınırsız çiğ sebze
4-5 adet zeytin
Kuşluk
1 porsiyon taze mevsim meyve
Öğlen
2–3 ızgara köfte kadar et veya tavuk veya hindi veya balık
1 su bardağı yoğurt veya 2 su bardağı ayran
Bol salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile)
1 dilim tam buğday veya tam çavdar ekmeği
İkindi
1 dilim tam buğday veya tam çavdar ekmeği veya ¼ adet simit
1 dilim peynir
Bol çiğ sebze
Akşam
1 tabak etsiz sebze veya kuru baklagil yemeği
1 ince dilim tam buğday veya tam çavdar ekmeği
1 su bardağı yoğurt veya 2 su bardağı ayran
Bol salata (1 tatlı kaşığı zeytinyağı ilaveli)
Gece
2 porsiyon meyve
NİL SAHİN GÜRHAN / NİL DİYET

Kilo vermeye yardımcı kumaş çıktı!


Yenilikçi ve akıllı kumaşlarıyla dikkat çeken, yılların markası İpekiş, metabolizmayı ve yağ yakımını hızlandıran Slimming akıllı kumaşı ile kilo vermeye yardımcı oluyor. Mikrokapsül teknolojisiyle geliştirilen ve kilo vermeye yardımcı olmasının yanında cildi de nemlendiren Slimming akıllı kumaşı, uzmanlar tarafından da öneriliyor.
Tüketicilerin farklı ihtiyaçlarına yenilikçi ürünleriyle cevap veren İpekiş, yaza formda girmek ve her zaman formda kalmak isteyenler için mikrokapsül teknolojisiyle geliştirilmiş, kilo vermeye yardımcı Slimming akıllı kumaşı sunuyor. İstediğiniz vücuda sahip olmak, İpekiş’in Slimming akıllı kumaşı ile artık çok daha kolay. Slimming akıllı kumaşla üretilmiş giysilerin kullanımının, spor ve beslenmenin kilo verdirici ana etkisine ilave yardımcı bir yöntem olduğunu belirten Double Check Sağlıklı Yaşam Akademisi’nden Op. Dr. Ebru Aydın “Kilo vermek isteyenlere vücut ısısını artırarak metabolizmayı ve yağ yakımını hızlandıran Slimming akıllı kumaşlarını öneriyoruz. Slimming akıllı kumaşları içinde barındırdığı mikrokapsül teknolojisi sayesinde kilo vermeye yardımcı oluyor” dedi.
Acı biber özü metabolizmayı hızlandırıyor…
Alman Rudolf GmbH ve Celessence Technologies’in ortak çalışması olan mikrokapsüllerin İpekiş’in yüzde yün kumaşlarına uygulanmasıyla ortaya çıkan Slimming akıllı kumaş, zayıflamaya yardımcı olmasının yanı sıra cildi de besliyor. Kumaşın içinde bulunan mikrokapsüller, hareket edildiğinde patlayarak içerisinde barındırdığı zayıflamaya yardımcı ve cilt bakımı sağlayan maddelerin açığa çıkmasını sağlıyor.
Mikrokapsüllerin içerisinde bulunan acı biber, esmer deniz yosunu ve mabet ağacı  vücut ısısını artırarak metabolizmayı ve yağ yakımını hızlandırıyor, kilo vermeye yardımcı oluyor. Yine mikrokapsüllerin içinde yer alan E vitamini, Cosmocol, Squalene ve Ahududu gibi maddeler de cildi nemlendirmenin yanı sıra cildin yağlanmasını engelliyor ve anti-aging özelliği sergiliyor.
Kumaşın yedi harikası
Versace, Armani, Christian Dior gibi dünya devi moda markalarına üretim yapan, İpekiş’in “Kumaşın 7 Harikası” konseptindeki akıllı kumaş koleksiyonunda zayıflamaya yardımcı Slimming’in yanı sıra polen itici Zeropollen, maksimum hareket kabiliyeti ve dayanıklılık sağlayan Pure Woolstretch, su ve leke tutmayan Bionic Finish, antibakteriyel SilverPlus, gün boyu hoş koku yayan parfüm kokulu Bioperfume, koyu renklerde yakıcı güneşe rağmen serin tutan ve UV etkisini azaltan Cooldark kumaşları bulunuyor.  

29 Mayıs 2012 Salı

Yaza girerken vücudunuz mu şişiyor?


“ Son günlerde kendimi balon gibi hissediyorum”
“Kilo almadım ama kıyafetlerim üzerime olmuyor”
“ Parmaklarımın şişliğinden yüzük bile takamıyorum”
Yaz aylarına günler kala sıkça yaşanan bu şikayetler vücudunuzda ödem yani şişlik olduğu anlamına geliyor. Gün içerisinde tüketilen su ve tuz miktarı vücuttaki ödemin en önemli nedenleri. Memorial Etiler Tıp Merkezi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Murat Görgülü, vücuttaki ödemi azaltmanın yolları hakkında bilgi verdi.
Kronik hastalığınız varsa özellikle dikkat edin
İnsan bedeninde damar içerisinde dolaşan sıvıların damar dışına çıkması ve doku araları ile cilt altında birikmesi sonucunda ödem durumu gelişir. Alınan su ve tuz miktarı vücutta şişme ve ödem gelişiminde çok önemlidir. Gözle görülür bir ödem yani vücutta su toplaması olduğunda 3 litre kadar fazla sıvı vücutta birikmiş demektir. Ödemin oluşumunda böbrekten su ve tuz tutulumu önem taşır. Vücutta sıvı birikimi, bölgesel ya da tüm vücudu içerecek şekilde genel olabilir, bunların nedenleri farklıdır. Ödemin bölgesel dağılımı, nedeni hakkında önemli fikirler verir.
Ödemler pek çok hastalığa işaret edebilir
İnsan vücudunda belli bir bölge ya da organ ile sınırlıdır. Örneğin tek bacak, tek kol, iki bacak, göz, dudak gibi, tek kol ve tek bacak ödemlerinde o bölgede lenf akımının aksaması önemlidir. Tıkayıcı bir kitle, enfeksiyon ya da damar tıkanıklığı buna yol açabilir. Her iki bacak şişmesi aşırı varisler, kalp yetersizliği, lenfatik tıkanıklık, sürekli oturma ve hareketsizliğe bağlı olabilir. Yüz, dudak ve gözde oluşan ödemlerin de en sık nedeni, alerjik reaksiyonlar ya da kanda protein düşüklüğü olabilir. Kalp ve karaciğer gibi organ yetersizliklerinde de karın zar ve akciğer zarında sıvı birikimi olur; ayrıca bazı kanserlerin yayılması sonucunda karın ve akciğer zarlarında sıvı birikimi sıkça gözlenir. Ödemin süresi yaygınlığı ve kişide ek bir rahatsızlık olup olmaması tanıda ve tedavide büyük önem taşır.
1 gram tuz 200 ml. sıvı birikmesine neden olur
İnsan vücudunun büyük bir bölümünü içine alan ya da tüm vücudu kaplayan yumuşak doku şişmesine yol açan, sıvı birikimleridir. Her iki bacakta oluşan ödem uzun süre ayakta kalmaya bağlı olabilir. Bunda fazla tuz tüketimi çok önemlidir, fazladan alınan 1 gr tuz vücutta 200 ml sıvı birikmesine yol açar. Kalp yetersizliğinde de her iki ayakta şişme erken bir bulgudur. Kalp yetersizliğinde akciğerlerde de sıvı birikerek nefes darlığına yol açabilir.
Sabah kalktığımızda oluşan göz çevresi şişmesinde özellikle böbrek hastalıkları ve azalmış tuz atılımı düşünülmelidir. Böbrek rahatsızlığı dışında ileri derecede karaciğer yetersizliği de bu tip ödeme neden olabilir. Özellikle protein kaybına yol açan “nefrotik sendrom”da tüm yüz ve vücutta şişme olabilir. Ayrıca tüm vücutta şişmeye yol açan en önemli nedenlerden biri de alınan besinlerdeki tuz ve kimyasal madde miktarıdır. Normalde alınması gereken tuz miktarı, yaşa ve aktiviteye göre değişir ancak daha öncede söylediğimiz gibi aşırı tuzlu besinlerin tüketilmesi ile yeterli miktarda tuz böbreklerden atılamazsa vücutta sıvı birikmeye başlar. Öncelikle ayak bileği, göz çevresi gibi yumuşak doku bölgeleri şişmeye başlar. Hazır soslar, yapay tatlandırıcılar, bazı baharatlar, alkollü içecekler, bol kafeinli içecekler vücutta ödem oluşumunu artırır. Birçok ağrı kesici ilaç ve romatizma ilacı da vücutta su ve tuz tutarak ödeme yol açar. Birçok hormon ilacı, özellikle de kortizonlu ilaçlar vücutta aşırı su ve tuz tutulumuna neden olur. Aşırı hareketsizlikte lenf dolaşımını ve toplardamar dolaşımını azaltacağı için özellikle kollarda ve bacakta şişme yapar. Hep aynı pozisyonda kalan yaşlılarda yerçekiminin etkisi ile sıvı altta kalan bölümlerde toplanır, bu yalancı bir ödem görüntüsü verebilir.
Sağlıklı beslenme ve düzenli egzersiz ödemi azaltmak için çok önemli
Başlıca tedavi ödeme neden olan durumun ortadan kaldırılmasıdır. Örneğin fazla tuz alımının engellenmesi, alkol alınmaması, hazır besin ve soslardan uzak durulması, sigara ve kafeinli içeceklerin azaltılması en önemli hususlardır. Alınan ağrı kesici ve romatizma ilaçlarının dozu ayarlanmalıdır. Eğer kişide hareket eksikliği ve aşırı durağanlık var ise mobilizasyon, lenf ve kan dolaşımını artıracağı için ödemin azalmasına yardımcı olur.
Mutlaka bir doktora danışın
Eğer kişide vücutta sıvı birikimine yol açan herhangi bir hastalık öncelikle bu hastalığın tespit edilmesi ve buna yönelik tedavi yapılması temel prensiptir.
Kalp yetersizliği olan hastada tansiyon ve kalp atımının düzenlenmesi ve idrar söktürücü tedavi yapılması birinci derecede önemlidir. Hastanın idrarının artması ile ödem azalmaya başlar ancak bu ilaçların yan etkileri çok dikkatli olarak takip edilmelidir, fazla idrar söktürücü kullanımı aşırı tuz ve su kaybına yol açabilir, bu da halsizlik, tansiyon düşmesi ve kalp ritm bozukluğu gibi durumlara yol açabilir.
Böbreklerden protein kaybı olan ya da böbrek yetersizliği gelişmiş olan hastalarda proteinin tamamlanması diyetin ayarlanması, alınan tuz miktarını azaltılması çok önemlidir.
Karaciğer yetersizliğine bağlı ödemlerde de eksik proteinin tamamlanması ve idrar söktürücü tedavi uygulanması temel prensiptir.
Göz çevresi, ayak bilekleri, eller ya da vücudun herhangi bir yerinde şişme ve sıvı birikimi fark edildiğinde fazla zaman yitirmeden bir doktora danışmak çok önemlidir.

Ağrılarınızdan kendi kanınızla kurtulun!


İnsan vücudunun hastalıkları iyileştirme potansiyeli olduğu artık biliniyor. Kişinin kendi kanıyla iyileşmesine imkân veren PRP tedavisi ilaç yerine bu potansiyeli kullanan yeni bir tedavi yöntemi. Kas-iskelet sistemi yaralanmaları ve hastalıklarının iyileşmesinde kullanılan bu tedaviyle omuz ağrıları, ön çapraz bağ yaralanmaları, eklem kireçlenmesi, ayak bileği burkulmaları gibi birçok rahatsızlık tedavi edilebiliyor. Memorial Antalya Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü’nden Uz. Dr. Feride Ekimler Süslü PRP tedavisinin Fizik Tedavi alanında kullanımı hakkında bilgi verdi.
PRP ile dokular iyileşerek yenileniyor
PRP (Platelet Rich Plasma) trombositten zengin plazma anlamına geliyor. Kanın pıhtılaşmasından sorumlu olan trombositler, aktive edildikleri zaman büyüme faktörleri olarak bilinen iyileştirici proteinler salgılayarak dokuları iyileştirip yeniliyor. PRP tedavisinde kullanılan trombositler hastanın kendi kanından alınan numuneden ayrıştırılarak elde ediliyor ve serum olarak yaralı bölgeye enjekte ediliyor. Enjekte edilen sıvıda yüksek konsantrasyonda trombosit ve büyüme faktörleri bulunuyor. Normal kanın 1 mililitresinde 150.000-400.000 trombosit bulunurken PRP’de bu sayı 1.000.000’un üzerine çıkıyor. Trombositler ayrıca sessiz lokal kök hücrelerini aktive ettiğinden plazma sıvısı doğal bir ilaç gibi etki gösteriyor. Yaralanmanın ve zedelenmenin olduğu tendon kıkırdak gibi yapıların iyileşmesini hızlandırır.
Tedavi uzmanlar tarafından uygulanmalı
PRP tedavisi omuz ağrıları, tenisçi dirseği, golfçu dirseği, ön çapraz bağ yaralanmaları; diz, omuz, kalça eklem kireçlenmesi, diz kapağı tendiniti, ayak bileği burkulmaları, topuk dikeni ve kulunç ağrısı olarak bilinen kas gerginliklerinin tedavisinde kullanılıyor. PRP’nin uygulaması ise şu şekilde; Hastanın kendi kanı steril bir ortamda alındıktan sonra özel işlemler ile trombositler kanın diğer şekilli elemanlarından ayrılıyor. Uygulanmak istenen bölgeye bu sıvı enjekte ediliyor. PRP’nin kalitesi, trombositlerin yaşama kabiliyetine bağlıdır. Bu nedenle PRP uzman bir ekip tarafından hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. PRP’nin hazırlama sürecinde trombositler canlılığını sürdürebilmelidir, aksi takdirde; canlılığını kaybeden trombositler aktive edilemez. Aynı şekilde, PRP uygun şekilde hazırlanmazsa, trombositler erken aktive olur ve daha hazırlık safhasında büyüme faktörleri kaybolabilir.
Herhangi bir yan etkisi yok!
İlk enjeksiyondan 3 hafta sonra hasta tekrar değerlendirilmelidir. Genellikle 3 hafta arayla 6 aylık dönem içinde 3 enjeksiyona kadar yapılabilir. İşlemden sonra doku iyileşmesini hızlandırmak için fizik tedaviye devam edilebilir. Hastaların birçoğunda ilk enjeksiyondan sonra iyileşme görülür. Birçok bilimsel çalışmada başarı oranının %80 – 85 oranında olduğu gösterilmiştir. Bazı hastalarda kısmi bir iyileşme olurken, bazı vakalarda tam iyileşme gösterilmiştir. PRP yönteminde kişinin kendi kanından alınıp hazırlanması nedeni ile herhangi bir yan etkisi yoktur. Yalnızca yapıldığı bölgede geçici bir ağrı ve şişme yapabilir. Bu etki 1-2 gün içinde kendiliğinden geçer. Tedavi öncesi başlanan ve 5 gün süre ile ağrı kesici ilaç kullanımı ile bu durum en aza indirilebilmektedir.

Deniz ve Kum Varis Endişesini Artırıyor


Kumsal ve deniz mevsimi, birçok kadın için bacaklarındaki varis görüntüsüyle yüzleşmek anlamına geliyor. Estetik kaygıların yanında, ağrı, şişme, kramp gibi sağlık sorunlarına da neden olan varisi ihmal etmemek gerekiyor. Memorial Antalya Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölümü’nden Op. Dr. Tamer Bakalım varisin nedenleri, tedavisi ve korunma yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Varis toplardamarların genişlemesi, uzaması ve kıvrımlı hal alması olarak tanımlanıyor. Özellikle uzun süre ayakta kalan ya da uzun süre oturarak çalışanların risk altında olduğu varis, yetişkin nüfusun %15-20’sini etkiliyor. Varis ile ilgili diğer veriler ise şöyle: Varis kadınlarda, erkeklere oranla 4 kat daha fazla görülüyor. Varisin ailesel geçiş oranı %50’den fazla, ayrıca varis, 4 saatten fazla ayakta kalanlarda 3 kat daha fazla görülüyor.
Doğum kontrol hapları ve hormon tedavilerine dikkat!
Varis; gebelik, obezite, duruş bozuklukları, kabızlık, doğum kontrol hapları ve hormon tedavileri gibi çeşitli nedenlerle ortaya çıkabiliyor. Kalıtım, riskli yaşam tarzı ve sigara kullanımı önde gelen risk faktörleri olarak gösteriliyor.
Ayakta durmaya bağlı oluşan ağrı varis belirtisi olabilir
Hastaların en yaygın belirtileri; bacaklarının görüntüsünün bozulması, uzun süre ayakta kalmaya bağlı oluşan bacak ağrısı, bacaklarda ağırlaşma ve geceleri bacaklarda hissedilen kramplardır. Bacak varislerinde kronik ayak bileği şişliği, cilt bozuklukları ve bacak ülserleri gelişebilir. Uzun süre ayakta durma veya obezite (şişmanlık) tüm bacak varis etkilerinin daha da artmasına neden olur. Varis ayrıca ağrı ve dolgunluk hissi, ayak tabanlarında yanma, kaşıntı, ayak bileğinde şişme, gece krampları, kanamalar, cilt değişiklikleri ve açık yaralara neden olur.
Nedenleri ortadan kaldırılmazsa hastalık tekrarlayabilir
Varis tedavisinde amaç, yaşam kalitesini artırmaktır. Hastalık genellikle iyi huylu seyir gösterdiğinden hastaların çoğu ameliyat edilmez. Büyük varisleri olan hastalarda, kanama veya bacak ülseri gibi durumlar gelişirse, cerrahi tedavi yöntemleri kaçınılmazdır. Varise neden olan etkenler ortadan kaldırılmadıkça belli bir süre sonra hastalık tekrarlayabilir.
Varisten korunmak için;
  1. Bol bol hareket edin. Yürüme, yüzme, bisiklet, gibi sürekliliği olan hareketleri tercih edin. Yaz aylarında uzun süreli güneş banyolarından kaçının.
  2. Bir saatten daha uzun süre oturmayın ya da ayakta kalmayın. Gün içerisinde birkaç kez bacakları yüksekte tutmak yararlıdır.
  3. Soğuk suyla bacaklara duş yapın. Cilde uygulanan soğuk su kanın kalbe dönüşünü hızlandırır.
  4. Bol giysileri tercih edin.
  5. Topuk yüksekliği 5 cm’den fazla olan ayakkabıları tercih edin.
  6. Beslenmenize dikkat edin, günde en az iki litre sıvı tüketin ve sigara içmeyin.
  7. Varis çorabınızı düzenli giyin.
  8. Varisleriniz varsa veya varise ait şikâyetleriniz varsa mutlaka damar cerrahına başvurun.

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Her yemeğe maydanoz


Her girdiği yerde bir tutam lezzet bırakan maydanoz, aleyhinde hemen hemen hiç konuşulmayan bir bitki.
Maydanoz, C vitamini, E vitamini, B grubu vitaminlerden folik asit, A vitamini yönünden çok zengindir. Taze yenen 8-10 dal (20 gram kadar) maydanoz, yetişkinlerin bir günlük  C vitamini ihtiyacının yarısını karşılar. Halk arasında mide bulantısı giderici, böbrek taşlarını düşürücü olarak, ayrıca kansızlıkta, halsizlikte, bağırsakların çalışmasında, diş eti kanamasının önlenmesinde, yaraların kapanmasında, romatizmada sıkça yararlanılıyor. Maydanoz aynı zamanda iştah açıyor, ateş düşürüyor. Kadınlarda adet düzenliyor ve organizmayı zehirlerden arındırıyor. Bu yüzden karaciğer karaciğer hastalıklarına, sarılığa, egzamaya, selülite, romatizmaya, gut hastalığına ve idrar yolları taşlarına karşı tavsiye ediliyor.
Ayrıca kaynatılıp içildiğinde ve cilde kaynatılmış maydanoz suyuyla pansuman yapıldığında sivilcelere iyi geliyor. Yine maydanoz suyuyla gözlere pansuman yapıldığında gözdeki iltihaplanmaları önlüyor ve yanmayı geçiriyor. Sirkeli maydonuz suyuyla yıkandığında saçların uzaması hızlanıyor.
İster çiğ olarak tüketin, ister yemeğinizi ocaktan indirmeden bir tutam maydanoz ekleyin. Evinizin balkonunda bir saksıya diğer çiçeklerin yanına bir demek maydanoz ekmenin evinize neşe katacağını da unutmayın...

27 Mayıs 2012 Pazar

Böcek Sokmaları

Böcek sokmaları özellikle yaz ve sonbahar başlarında tarlada çalışan, tatil ve piknik yapan insanlar için keyif kaçırıcı bazen de yaşamı tehdit edici bir sorun olmaktadır. Ülkemizde de en önemli böcek sokmaları yaban arısı, eşek arısı ve bal arısı ile ortaya çıkmaktadır.
Böcek sokmalarından sonra yerel reaksiyon, sistemik reaksiyon ve sistemik toksik reaksiyon oluşabilmektedir. Seyrek olarak böcek sokmasından 1 ya da 2 hafta sonra serum hastalığı ya da anafilaksi ortaya çıkabilir
Böcek sokmasından sonra ortaya çıkan reaksiyon kişiden kişiye ve böcekten böceğe değişiklik gösterir. Isırıklar tek tek ya da bir böcek, bir alanda birden çok ısırık yaptığı için gruplar halindedir. Bebekler genellikle reaksiyon göstermezler, küçük çocuklar gecikmiş aşırı duyarlılık reaksiyonu, büyük çocuklar hem gecikmiş, hem hızlı aşırı duyarlılık reaksiyonu gösterirler. Olağan reaksiyon ağrı, şişme ve sokulan bölgede etrafında oluşan renk değişikliğidir.
Bölgenin su ve sabunla yıkanması en basit ve etkili tedavidir, buz uygulanması şişliği ve ağrıyı azaltabilir.
Geniş yerel reaksiyon; sokulan bölgenin çevresindeki geniş bir alanın da etkilenmesi durumudur (örneğin dizden sokulan bir kimsede tüm bacağın şişmesi). Bu durumda tedavi normal reaksiyondaki gibidir. Ancak yakınmaları azaltmak için ağızdan bazı ilaçlar vermek gerekebilir. Bu ilaçlara bir doktorun karar vermesi uygun olur.
Bal arısı soktuktan sonra deri içinde kalan iğneyi çıkartma çabaları daha çok, venomun deri içine sokulması ile sonuçlanmaktadır.
Karınca ile sokulmadan 30-60 dakika sonra yerel kaşıntı ve küçük su toplamış kabarcık (vezikül) ortaya çıkmaktadır. Bunu 8-24 saat sonra püstül oluşumu izler. Karınca sokmasından sonra ikincil enfeksiyonlara engel olmak için bol su ve sabunla yıkanmalı, içi su dolu kabarcık sıkılmamalıdır. Topikal steroidli merhemler ve ağızdan H1 antihistaminikler kaşıntıyı azaltmak için kullanılabilir.
Böcek sokması sonrası olan alerjik belirtiler nelerdir?
Böcek sokması olan bölgeden uzakta şişme, kızartı, ürtiker, kaşıntı, kolik şeklinde karın ağrısı, kusma, ishal, göğüste sıkışma hissi, nefes almada zorluk, hırıltılı solunum, at sesi (larinks ödemi bulgusu), dilde şişme olabilir. Bu bulgular, ciddi alerjik reaksiyon ve anafilaksi bulgularıdır ve birkaç dakika içinde ortaya çıkar. Nabzın alınamaması ve kan basıncının düşmesi, bilinç bulanıklığı ve kalp durması yaşamı tehdit eden bulgulardır.
Anafilaksi gelişen her böcek sokması acil tedavisi yapıldıktan sonra alerjiste gönderilmelidir.
Böcek sokmalarından nasıl kaçınabiliriz?
Otların üzerinde açık ayakkabı ve çıplak ayakla yürünmemeli.
Pikniğe, çocuk bahçesine giderken parlak renkli, kol ve bacağı açıkta bırakan giyecekler giyilmemeli.
Yakında uçuşan arı görüldüğünde panik yaratıp, kaçması için saldırıya geçilmemeli (yaban arıları kendilerine saldırıldığında sokmaktadırlar), bir yüzeye yapışmışsa nazikçe kaldırılmalıdır.
Ağzı açık kalmış tatlı içecekler yeniden içilmemelidir.
Çöp tenekelerin ağzı sıkıca kapalı tutulmalıdır.
Ev dışında yenilen yiyeceklerin paketleri sıkıca kapatılmalı, uzun süre ağzı açık bırakılmamalıdır.
Pikniğe, parka giderken tatlı ve bitki kokulu parfümler sıkılmamalıdır.
Evlerin ve arabaların camları kapalı olmalıdır.
Böcek sokmalarında anafilaksi geliştiğinde tedavi nasıl olmalıdır?
Böcek sokmasına bağlı anafilakside tedavi: ABC (Airway= havayolu açıklığı, Breathing= solunum, Circulation=dolaşım) sağlanması Bacakların yükseğe kaldırılması, Sokulan bölgenin üst kısmına turnike uygulanması, Oksijen desteği sağlanması, Ayrıca, hastaya uygulanacak ilaçlara bir doktorun karar vermesi gerekir.
Hastalar anafilaksiye yönelik gerekli tedavileri yapıldıktan sonra en az 48 saat gözlem altında tutulmalıdır. Daha önce anafilaksi geçiren bir kişinin yanında her zaman hazır şırınga edilebilir adrenalin bulunmalıdır. Bu preparatlar ülkemizde yoktur. Daha önce anaflaksi geçirmiş hastalar için Türk Eczacılar Birliği ya da firmalar aracılığı ile bu preparatlar sağlanabilmektedir.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız